top of page

Her şey her yerde aynı anda: kendinsellik

  • Julie
  • Mar 13, 2023
  • 8 min read

Updated: Jul 16, 2024

Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında; Yekpâre, geniş bir ânın Parçalanmaz akışında.-Ahmet Hamdi Tanpınar


herşey heryerde aynı anda sanatsal ofis sahnesi

Şu an kimsin de sözcüklerimle nasıl buluyoruz seni bilmiyorum ama sinema eleştirimin bir yerler varması, bir zamanda var olması, her anı kapsaması için kim olduğunu koy bir kenara. Çekinme, bırak kendini; minik bir yolculuğa çıkıyoruz.

Bağırışlar, kötü sözler, kırılan cümleler, kesik nefesler, ateşlenen nöronlar, hızlı ayak sesleri, kapıların yankılarıyla yere yıkılmak, aynanın karşısında boğulan gözyaşları: annesiyle az önce kavga etmiş bir genç kızsın. Kavga neden çıktı, kimin suçu, nasıl oldu da bu raddeye geldiniz bunun bir önemi yok; kavganın o bıçak sırtındaki sessizliğini belki hiç tatmadınız,belki hiç genç bir kız olmadınız ama hepiniz sevdiğinizi kırdınız bir gün paramparça ettiniz anıları, anılmışları, anılacakları. Bir insan ne kadar ileriyle gider ki hiçbir yere varamaz, boşluğa düşer, kendini kaybeder; hepimiz yaşadık o anı. Bazen bir anne olarak, bazen bir kardeş bazen bir sevgili, bazen bir ruh sadece.

"Of amma edebiyat yaptın!" diyebilirsiniz ama eğer sinema hesaplarının dilinden düşmeyen bu filmi izlemediyseniz ve o deneyimi tatmadıysanız şu anda dediklerim havada asılı birkaç sözcük ama izlediyseniz sizi bu edebiyatın layıkıyla gerekçelendirildiği bir eleştiri bekliyor.

ÖZET: Dışa vurumculuğun sinema olmuş hali, insan türlerinin bilim kurguyla harmanlanıp davranışsal olay odaklı temellendirildiği bir fantazi, rüya, yaşamsal kesitler remixi.


Ne?

Her şeyden önce o şey ne ona bakmak lazım değil mi? Her film gibi bu filmin de birden fazla işlediği konular ve temalar bütünü var. Ben bu konuları yarattıkları farklı çembersel şekiller olarak ele almak istiyorum ve hayır daha siyah çörek kısmına gelmedik. Çembersel şekiller veya diğer bir tabirle döngüler veya devirler olarak adlandırdığım konular yazının sonunda bir amaca ulaşacak, biraz sabır.


Aile dinamikleri( Tabana 5 devir)

Filmin gerçekten demek istediği "Ne?" yi anlamanın ana hattı izleyiciye tablosu sunulan Wang ailesinin her bir üyesi ve o her bir üyenin birbirine bağlanan davranışından geçiyor. Filmin odağına yerleştirilmiş yüzlerce dış etmen tarafından insanlık duyguları nasırlaştırılmış Evelyn, filmde antagonist rolünü üstlenen modern dünyadaki anksiyetlerini ve problemlerini tavrıyla geriye iten Joy, evliliğinde sürekli iyi polis olmaktan yorgun düşmüş insanlık duygusuna oyuncak ayı misali sarılan Waymond bizi filmde döngünün içine sokan ana insansı cam parçaları. Elbette aile dinamiklerine katkısı olan Evelyn'in babası da eski değerlerin acımasızca dürüst ve sonsuz somurtmaların et-kemik versiyonu , Deirdre adlı devlet memuru ise toplumun birtakım kısıtlamalarının insanı parçalara ayırıp, aile ilişkilerindeki problemleri tetikleyen muzip bir karakter olarak perdede yer alıyor. Bütün bu saydığım karakterlerin filmin tabanına attığı o kırmızı kalın daire aslında insan kırıntılarının sonsuz parçalanması. Demek istediğim şey şu ki insan her parçalandığında başkasının kırıntılarının yanında biraz daha parçalıyor kendini, en sonunda herkes bir toz parçacığı kadar minik bölmelere ayrılıyor ve düzensizlik en son noktaya geliyor. Filmde bu en son noktaya gelişi taş sahnesiyle yani benim en çok kendimi yakın hissettiğim sahneyle yakalamışlardı. Filmde yüksek çoklu evren geçişli, kafa bulandırıcı, beyin bükücü sahnelerden sonra gelen Joy ve Evelyn'in taş olarak kanyonun tepesinde durdukları sahnede tüm o düzensiliğin vardığı son noktayı yani o kavgadan sonra olan son nefes verişin havasını soluma hissi yakalanmış. Öyle biz sessizlik ki kaplıyor insanı değer verdikleriyle girdiği yıllar gibi sürecek gerilim ve patlamaların heyelan misali akışından sonra yusyuvarlak bir taş gibi manzaraya bakakalıyorsun. Filmin Ne? sorusunun tavan yaptğı bu zirvede kişisel boşluk kavramına geçiş yapma gereği duyuyorum.


herşey heryerde aynı anda karakterler ofis sahnesi

Kişisel boşluk, arama ve tartışma(6 devir oradan buradan)

Bir insanın içindeki o karadelik benzeri hissiyatsızlık ve yüksek çekim ne zaman ve ne-den oluşur? Genelde bu hissin farkına vardığımızda üzerimizden tüm dediklerimiz, tüm hatalarımız, tüm kırgınlık ve yorgunluklarımız geçmiştir ve o patlama anında karadeliğin zamansızlığını hissederiz. O sırada tanımlayamayız bütün bunlardan sonra mı olduğunu bu delik yoksa hep vardı da sessizlik mi varlığının altını fosforlu kalemle çizdiğini. Filmde boşluk hep var, hatta bu boşluk sahnelerin hepsinde ailedeki tüm bireylerin gözlerinin içinden görünüyor. Evelyn'in sinirli koşuşturuşu, Joy'un gerginlik ve sıkıntı dolu sözleri, Waymond'ın yıllardır yüzünde olan bir zamanlar gerçek güleryüzünün zorlamalı karşı koymanın getirdiği yorgunlukla özdeşleşen kalıntıları bize bu boşluğu defalarca gösteriyor da biz de aynı karakterler gibi bir evrenden diğerine geçerken her aksiyon sahnesindenbir kötülüğü seyrederken bu boşluğu görmezden geliveriyoruz. Hatta Evelyn'in Joy'un elleri içinden ulaştığı mutlak çörek boşluğunda bile o boşluğu hissedemiyoruz ki bu çörek hakkında konuşacaklarımız daha var.


Boşluk varlığın kanıtıdır, demektir ki boş olan şeyin dolu olduğu bir zaman anlaşılabilir. Filmin en sevdiğim yanlarından biri bize sürekli olarak es vermesiydi ki biz karakterlerin içindeki boşluk şeklinden de bakabilelim diye. Filmin her "iyice saçmaladı" dediğimiz nokatası( bkz. sosis parmaklar, taşlar, rakakuy vb.) aslında bizim zihnimizin var olan tüm kaosu işlemesi için verilen molalar. Böylece bu konu da kırmızı koyu döngümüzün üzerinden birkaç kesikli devirle geçiyor ki kırmızıyı daha net görelim.


Hiçlik duygusu ve amaçsızlık ( Sürekli kendi kendine devrilen devir, kaç tane olduğu belirsiz)

"Kişisel boşluktan sonra hiçlik duygusu bayağı orijinal olmuş ya fikir mi bulamadın?"derseniz, ki demeye hakkınız var tabii ki film bu kadar didiklenmez canım, biraz daha okuyun bakalım ne ifade edecek veya etmeyecek bahsettiklerim. Aslında kişisel boşluk ve hiçlik duygusu birbiriyle alakası olmayan şeyler. Neden?Filmden yürüyelim, kişisel boşluklar nelerden oluşuyordu karakterlerin içinde? Birbirleriyle olan çözülmemiş problemler, birazdan bahsedeceğim dış etkenler ve baskılamalar, kişiliğin bazı olaylara elverişli olması vs vs. Peki hiçlik duygusu nedir o zaman? Hiçlik duygusu tüm o kişisel boşlukların bal peteğinin sıcakta erimesi misali insanın göz bebeklerine oturmasıdır. Az önce ne okudum ben diyorsanız, cidden nasıl bi cümleydi o :) Şöyle ifade edelim insanın kendi içinde oluşturduğu delik kişisel boşluk veya yeni tanımla "existensial crisis" tir ama kişinin çevresi ve gerçeklikle olan bağını kaybetmesi hiçlik duygusudur ve amaçsızlığı doğurur. Burada bunun baskın temsilcisi tabii ki Joy çünkü öyle bir hiçlik duygusu ile çevrildir ki bu karakter kendini ifade edebilme amacıyla bir hiçliği benimseme aygıtı, yani karanlık çöreği yaratmıştır. İlaveten bahsetmem lazım, Joy un evrenlere hakim olan Jobu Tupaki alter-ego su Evelyn in ona "aşırı yüklemeleri" yüzünden ortaya çıkmıştır ki bu bal peteği cümlemi destekliyor. Dolayısıyla bu konu da filmde asla bitmeyen döngülerle devam eder ve bir yerden sonra hiçliğin kendisi olur.


herşey heryerde aynı anda beyaz hayal sahnesi

Toplumsal baskılar ve birtakım norm-aller( 1 siyah devir)

Şimdi kişi kendi içinde çaresiz, dışarıyla olan bağları koptu da bunu tamamını kendi mi yaptı? Elbette hayır, biz çevremizin özetiyiz bir bağlamda. Filmin konusunu aldığı ailenin sürekli olarak vergilere, tapularla devlet ile uğraş içinde olduğu gerçeği o kadar kalındır ki filmin olay örgüsünün yükselmeye bağlamasını sağlayan nokta ailenin bu konu hakkında görüşmeye gittiği iç sıkan ofis ortamıdır. Bununla sınırlı kalmamız olanaksız çünkü fikrimce Joy'un yarattığı ve beslendiği o kaotik evrenler bütünü de kişiliğin önemli bir parçasını oluşturan cinsel yöneliminden ve bunun kendi kültürünce ve ailesinde yüzde yüz onaylanmamasından kaynaklıdır. Joy evrenler arasında çılgın kötülüklere yol açmış olabilir ama en büyük kötülüğü hayattan vazgeçme ve boşlğpa düşme isteğiyle kendine yapmaktadır ki bu kişiliğini birebir ifade edememesinden kaynaklıdır. Aynı şey Evelyn ve vazgeçtiği hayalleri için de geçerlidir hatta vazgeçtiği o yaşamın geriye dönüşte asansör sahnesinde izleyicinin önünden film şeridi misali hızlıca geçirilmesi bile o acı vazgeçişin birebir gösterimidir.


herşey heryerde aynı anda coin laundry önünde evelyn arabalar ve

Nerede?

Eğer bi hikaye anlatıcılığına girişirseniz hikayeyi tasarlarken istemsizce karar verdiğiniz bir detay mekandır çünkü insanın var olmak için maddeye ve etrafındaki maddenin bilincine ihtiyacı vardır. Filmde üst film şeridinde akan tüm o evrenler "Nerede?"nin cevabıdır tabii ki. Ve Evelyn'in bu evrenler içerisinde kaybolup kaybolup ortaya çıkması da cevabın destekleyicisidir. Fakat ben biraz farklı bir nokatadan ele alacağım: Kişi nerede olduğunu nasıl seçer?

Okulun vardır, sınıfta bulunman gerekir. İşin vardır, evden çıkmayıp masanda oturman gerekir. Parti vardır, bara gidip içki içmen gerekir. Hayatımız mekandan mekana akarken biz de kendi kafamızda mekandan mekana akmıyor muyuz? Bazen yanlış zamanda güldünüz mü, veya nedensizce ağladınız mı, susmanız gereken yerde bağırdınız mı, konuşmanız gereken yerde susmayı mı tercih ettiniz? Filmde bazı absürt manevralarla Evelyn'in sürekli olarak diğer evrenlerdeki versiyonlarıyla iletişime geçtiğini ve bu iletişimi de bulunduğu durumda ona avantaj sağlayacak şeylere göre gerçekleştirdiğini izliyoruz.


Albert Camus'nün absürtlüğünü duydunuz mu hiç? Camus der ki absürtlük insanın içinde yaşadığı çelişkili histen doğar. Bu çelişki insanın sürekli istediği düzen ve ait olma hissiyken evrenin sürekli düzensizliği ve bunu sağlayamaması gerçeğidir. Benim yorumuma göre filmde absürt hareketlerin yapılması da bu çelişkiyi kırdığımız o noktalardır yani karakterlerin kırdığı o noktalardır( iyice kaptıdrım kendimi Evelyn'in yerine koyuverdim). İşte o saçma tepkiler verdiğimiz yerlerde aslında evrenin bize verdiği düzensizlik içerisinde içimizde düzeni sağlama isteği yatmaktadır, bundan dolayı da filmde Evelyn daha dışavurumcu bir şekilde saçmalığın en üst noktasında kendi saçmalıklarıyla düzenli ve plato çizen grafiğe ulaşmaya çalışır. Filmde göze çarpan bir nokta da Evelyn'in o bağlantı kurduğu geçici olması gereken düzen noktalarında takılı kalma hissi( da Waymond'ın bu sahnesinde de kalmak isteyebilirsin) ve şu anki durumdan tamamen kopmaya başlayarak düzensizliği çoğu noktaya yaymasıdır.


Bazen kafamızda akan mekanın dışarıda yaşadığımız mekana uymaması düzen isteğimizden geliyor olabilir ama bu demek değildir ki kafamızdaki mekan gerçeğe dönüşecek. Demek istediğim şu: mental olarak nerede olduğumuzu biz seçeriz ve bunu genelde Camus'nün absürtlüğünde bir düzen ararken yaparız ama ne zaman ki mental mekanımızda kayboluruz işte o zaman gerçeklik de kayboluverir. Filmde baskın olan insanın elinden hayatının kayması hissi de tam olarak bu bahsettiğim noktadan kaynaklanıyordu, Evelyn hayatında değer verdiği her şeyi kaybederken kendi kafasında onları biz düzene oturtmaya çalıştı ve bu düzen olmadıkça o kavramlar daha da uzaklaştı ondan; elbette tüm bu kaotik insan duygusunu anlamak için de yönetmen ve yazarlar bize çoklu evrenleri resmettiler. Söylemem lazım ki en başta karışık görünse de, dahice!


just be a rock iki kaya dağın üzerinde

Ne zaman?

Ne sorusunun cevabını verirken her bir alt başlığın yanına parantez açarak döngülerinden ve döngü sayılarından bahsetmiştim. Bunu yapmamın tek bir sebebi vardı aslında: kaos teorisini filmle bağdaştırabilmek ve eleştirinin başlığında kendim uydurduğumm kendinsellik sözcüğünün neyin nesi olduğunu açıklayabilmek.


Kaos teoremi en basit tanımla der ki bir şeyin karakteristiği olan her şey stabilden stabil olmayana ve düzenliden düzensiz olana kayar. Film sanki normal bir olay öyküsü gibi başlıyor: belli konuşmalar, yavaşça tırmanan gerilim hatta onca fantastik öge bile filmin belli bir kısmına kadar mantıklı bir hikaye şablonu üzerine ilerliyor. Ta ki All at once kısmına gelene kadar, duygusallığın zirve yaptığı bölüm. Kaos teorisinde anlatmadığım bir kısım var, daha doğrusu şu an anlatmak istediğim. Filmde her şey hikaye üzerinde ilerlerken döngülerini çiziyorlar ve izleyiciye "bu film de iyice çığrığından çıktı" dedirten bir hale geliyorlar. Kaos teorisinde bütün bu düzensizlik döngüler karmaşası olarak görünse de sonda çıkan görüntü kelebeğin kanatlarını andıran düzenli bir grafiktir, demiyorum ki filmin yaratıcıları bunu düşünerek yarattılar; kaos teorisi bunun çok ötesinde bir şey ve ilgililer bu linkten daha çok bilgi öğrenebilir. Fakat teoriden devam edersek, filmin All at Once kısmı da çözüm kısmıdır aslında ya da daha doğrusu o tamamen dağılan konuların uzaktan bakıldığında tek bir grafikte görüldüğü kısımdır. Bunun duygu zirvesi olmasıyla ne ilgisi var? Çünkü insan hep düzen ararken hayatında, duygusal bir kişilik altyapısı bulunsun veya bulunmasın, duygularıyla yüzleşemez asla. O duyguyla yüzleşme anı gelinceye kadar çok acı çekmesi, çok şey yaşaması gerekir genelde ki sonunda ne hissettiğini, nasıl ifade edeceğini anlasın. Filmde de anne ve kız ne zaman ki duygularını ifade ediyorlar tüm o kaotik görüntüler tek bir ana akıyor. Bu anda Joy içindeki boşluk da Evelyn'in duman saçan kafası da bir sarılmayla bütün oluyor, sevgi bütününde eriyor.

Onca aksiyon, tartışma, hiçlik eninde sonunda anne ve kızın sarılmasında bitiyor ya işte ben buna kendinsellik adını verdim kendimce.


Kendinsellik nedir o halde? İnsanın kendi farkındalığına varabilmesi için yaşadığı onca acı, kendini sürekli görmezden gelişi, oradan oraya savruluşu, kocaman bir çörek içine bakarken gözlerinde beliren ifadededir. Ama en önemlisi tüm bu absürtlükten sonra kendini ifade edbilecek gücü bulabilmesidir, her şeyin sonu ve en güzel şeyin başlangıcıdır: anlayış.


Sahneyi link olarak buraya ekliyorum ki bir kere daha o bütünü yakalayabilin.



herşey heryerde aynı anda arabadan dışarı bakıyor

Nasılı ve gerisi

Filmin hakkında yorum ve eleştiri yapılabilecek milyonlarca noktası var evet ama her şeyin her yerde bir zamanda bitişi de var, bu eleştiri gibi.


Filmin anne ve kız tartışması ilişkisi üzerine oturtulmuş tabanında en basit duran şeyin her zaman gözümüzün önünde olması insana tuhaf bir his veriyor, o da Waymond'ın hayat felsefesi. Waymond'ın yaptıkları "Polyanna"lık gibi belki ama aslında tek yaptığı o kaos grafiğini hep bütün olarak görebilmesi ve buna karşı tek bir tepki bulabilmesidir: nazik olmak. Tanpınar geniş bir anın parçalanmaz akışındayım derken bundan bahsetmiş belki de (benim yorumum olması oldukça yüksek olasılık), o kocaman kaosun içinde akabilmek için bir insanın gösterebileceği en üst davranış formundan: insani duygu, nezaket. İstemeden sorguluyorsunuz: Evelyn her şeyin üzerindeki Waymond'ın yapıştırdığı iki oyuncak oynar gözle bakabilseydi bazen, kızının içinde büyüyen boşluğu ve kendini sömüren öfkeyi onarabilir miydi?


Filmin teorik eleştirisnin sonu olmasına rağmen" gerisi" anlamında filmde kullanılan brikaç teknikten bahsetmeyi yararlı görüyorum.

  1. Siyahın en koyu tonunda olan donut ve etrafındaki bembeyaz şatoyu andıran oda görünümü: Zıtlık, Joy'un aslında hala beyaz ve her şeye açık dünyasınn içindeki büyük karanlığın derinliği

  2. Merdiven sahnesi: Aşamalı yükseliş, karakterin çıktığı yolda yeni edindiği nezaket anlayışıyla atması gereken adımları temsil eden güçlü bir imge

  3. Sosis parmaklar: En gereksiz ve saçma görünen detayın olduğu yerde bile insanın anlam çıkarabilme güdüsü. Örnek olarak ayaklarla piyano çalma ve sosis parmaklarla dans sahnesi

  4. Evelyn'in ilk defa farklı evrenlerle iletişime geçme sahnesi, temizlik odasına zihninin hızlı geçişi: Bu sahnenin yönetmenlerden birinin yaşadığı ADHD'nin bir gösterimi olması, filmde izleyiciyi saran rahatszılık hissinin güzel temeli

  5. Birden fazla film türünün özelliklerinin karıştırılması: Matrix benzeri o bilgi yükleme sahnesi ,bir dönemin aşk dramasından çıkma o sahne, Kill Bill'i andıran parmak eğitme sahnesi ve daha birçoğunun aynı filmde yer alması yönetmenlerin vermek istedikleri kaotik görüntüler üzerine olan yüksek oranda araştırma yaptığının göstergesi





 
 
 

Comments


bottom of page